24 Nisan 2009 Cuma

Götepört Hikayeleri

Şimdi bizim binada bi çocuk var.Bu zavallıma herkes götepört diyor yalnız aynen yazıldığı gibi...Koskoca Bağcılar'ın en ucra köşesine dikilmiş ve içine bir sürü boş insan doluşmuş bu binada,başkaları dururken ne diye bu çocuğa götepört dediklerini anlamadım... Canıma tak dedi gittik sordum eskilerden kalma birine bu çocuğa neden götepört diyolar diye...Bu zavallı dediğim çocuk - meğerse götepört 'ün önde gideniymiş :p- taşradan gelmiş şehre ve çok ağır sapıkmış...Binada ellenmedik,becerilmedik karı bırakmamış zamanında.Çokta pis gözleri olan bu arkadaşın gözbebekleride ne zaman karı kız görse paraşüt gibi açıldığı için buna pörtlek sapık demişler sonracığıma gün geçmiş bu isim götepört olmuş...
Üst kattan bir arkadaşla bugün bahçede kahve içiyoduk... Iyyy ya kızım götepört gelio yaşıomu bu hala burda ya dedi...Dedim ki neden öle diosun o çocuğa...Demez olaydım aynı hikayeyi anlattı bana...Hani filmlerde kötü yaratığa yada psikopat katile iyi davranan ama filmin en sonunda katilin meğerse bir numaralı hedefi hali gelen temiz kalpli aptal karılar varya kendimi öle hissetim ya katili öldürcen yada götepört olcan durum basit...İşte öyle bir düşünce kümeciği kafamın üzerindeyken arkadaşım beni dürttü yok kızım bırakmış işleri dedi sen yanındamıydın bırakırken nerden bilionn dedim.Eh yani dedikodu işte dedi .Ulan ilk anlattında dedikodu o zaman diye azarladım...Tırstı...
Neyse ben kafaya koydum bundan sonra götepört'ü daha yakından izliycem meraktan bok yoluna gitsemde bunu kafaya koydum...Belkide gene filmlerdeki gibi pis bir katil,sapık,psikopat değilde üzerine çamur atılmış masum bir gençtir...Belkide onun üzerindeki laneti kaldırıp kahraman olurum..Yatttaaaa!...
Belkide götepört olan ben olurum o ayrı...

24 Nisan Kutlu Olsun!...

Sabahtan beri söylüyorum bugün arife havası var diye...Herkes erken çıkıyo,işimiz var gücümüz var yok ya kimi yiyosunuz lan...Evde göt üstüne yatış yapcaksınız...Mucuk kuçusu bile yarımda eve gitmiş...Milletçe sevmiyoruz çalışmayı işte,işimiz gücümüz kaseyi dinlendirmek.Ama ne zaman sorsak birine bu ne hal hastamısın diye.Çok yoruldum yaaaaa çok çalışıyorum der.Yalan külliyen yalan işi gücü yatış,miskinlikten yoruluo.İlkokula giderken öğretmenimiz tahtaya ders çalışmama nedenlerimizi yazdırıyordu herkes oyun oynamak,tv izlemek yazarken ben kalkıp miskinlik yazmıştım hoca herkesinkini silip benim yazdığımı bıraktı ve hepimizi bu konu üzerinde konuşmamız için bir araya topladı.Sınıfça benim miskinliğime çözüm bulduk yani...O kadar çözdük ki bu olayı sabah yedilerden akşam sekizlere kadar çalışma gücüm ondandır :p O yüzden bu kör saatlere kadar buralarda sürünmekteyim :p Aman iş olsunda,biz çalışırız mantığındayız..Ama nedense böyleleri hep kaybeder daha doğrusu kazandıkları sadece fazla çalışmama tecrübesi olur...Derlerya 23 Nisan'ı milletçe kutluyoruz tüm ülkede diye..Aynen öyle sadece çocuklar tatil diye bilioduk yalanmış ülkece tatil hatta ertesi günde yarım gün yapıyoruz...Eeee böyle millete böyle hükümet tabii...Az bilem...Demiyorum herkes eşşek gibi çalışsın işinin başından ayrılmasın diye ama eşitlik olsun kardeşim ben deli dana gibi çalışırken,karşı masamdaki hadi byeee diye işini bırakıp gitsin...Oldu nerde böyle yağma,hemde işinide biz yapalım..Siktir lan elimi bile sürmem...Herneysime ben işimin başına dönim afferim kızıma çalışıo desinler ve çükçük altın taksınlar :p

Çarşamba Gecesi Seansları!...

Çarşamba akşamı malum ertesi gün çalışmadığımız için Cuma havası içindeydik.Oturduk sinema koltuğumuza,film seçtik.İlk filmimiz Silent Hill'di...
Çok duydum adını ama seyretmek geçmedi hiç aklımdan...Çok korku diyorlardı...
Bi korku hali içinde izlemeye başladık...
Çekirdek ailemiz var ve kızları uyurgezer sürekli Silent Hill evim diye sayıklıyor...Babası hastaneye yatıralım.Anası Silent Hill'e götürelim derken alıoo kızı yanına ana kız Silent Hill'e gidiyolar.Ama orası normal biryer değil tabii...Maden yatakları var ve 30 yıl önce ciddi yangın çıkmış.Herkes mahvolmuş...Neysime bunların peşine bir polis hatun takılıyor...Anamız Rose giderken aniden yolda küçük bir çıkıo ve kaza yapıooo...Uyandığında ise kendi kızı yok.Şehre kızını aramaya girio ve ondan sonra ebesininkini görüo...Çok çok abartıldığı kadar iyi değil ama keşke sinemada izleseydin diye pişman oldum,çünkü ses ve efektler muhteşem.Ayrıca çokta zeki bir film...Sonradan oturup düşündürücü...Saçma falan değil...Mutlaka izleyin... Mucuk kuçumun söylediği sonuda destekliyorum...
İkinci izlediğim filmde Troy...Bunuda Silent Hill gibi zamanında izlememkle hata yapmışım...Brad Pitt'i fazla sevemem ben...En son Benjamin'de izlemiştim orda çok beğenmiştim o ayrı...Burdada güzeldi adamın oyunculuğu süper ama ben ayyyyy Brad diye bayılan kızlardan olamadım nedense hiçbirzaman....Troy güzeldi,Orlando Bloom'u ilk defa bu kadar cılız ve gerzek gördüm... Nedense hiç beğenmedim onu ama oyuculukta süperdi...Onun dışında Eric Bana'dan bana baygınlık geldi.Ben bu adama vermem hayatta karılar nesine bayılıyolar anlamıyorum...Boleyn Kızları'ndada sinirdi.Natalie Portman'la yatan adamdan ne bekliyosunki...Troy'u eminim ki çoğu insan seyretmiştir,çünkü bugün herkes bana aaa yenimi seyrettin dedi...Bi eziklik hissettim...
Onun dışında adını şu an hatırlamadığım bir Jim Carey filminin yarısı seyrettik ,çok baydı bıraktık...
Çarşamba akşamındaki seanslarımızda bunlar vardı.
Bugün Cuma bakalım bu akşam ne seyredicez...

22 Nisan 2009 Çarşamba

Ayakkabılık Gibiyim!...

Bugünlerde bir ayakkabı manyaklığıdır gidio,halbuki daha ayakklarımı açmaya hazır değilim.Zaten toynaktan beterler,iyi bir pedikür gerekiyor...Ama yazın bayılıyorum ayaklarıma onları yanık yanık,ojeli görünce kendimi hoş hissediyorum.Minnacıklar zaten minnacıklar dediğim bi 37-38 numara varlar aslında :)
Herneysime benim bu ayak faşizmi durumum her yaz başı pokeler beni...Ama bu sefer fena vurdu gibi...Birde geçen Haziran başı ayağımın kırılması ve bütün yaz parmak arası terliklerle gezmeminde etkisi var tabii...Gördüğüm her ayakkabıyı alıcam nerdeyse...En son mor püsküllü ayakkabıyı almak için Deıchmann'e gittim.Ama kahverengi püsküllü daha hoş durdu ve onu aldım...Arkadaşım bana doğum günüm diye stradavius'tan mavi babet almış.Bayılmıştım o babetede...Şimdi sırada Mangodaki mavi sandalet ve stradavius'taki mavi topuklu ayakkabı var :p



21 Nisan 2009 Salı

Almam Lazım...


İyiki Doğmuşum!...


Bugün benim doğum günüm... :p
Doğumgünümü kutlayan ve beni hediyeciklere boğan herkese teşekkür ederim...

20 Nisan 2009 Pazartesi

Haftasonu ve Fimler!...

Bu haftasonu abarttık ve 6 film seyrettik mucuk kuçumla...
Cuma akşamı All the Boys Love Mandy Lane filmiyle başladık.Ben bu kadar salak bir gençlik bir filmi izlediğimi hatırlamıyorum yani.Bizde Vahşet Gecesi diye vizyona girecek filme,ne kadar boş vaktinizde olsa,para bok her filmi giderim desenizde gitmeyin göz zevkinize yazık.He karı güzel, zaten bu Mandy Lane denen hatun ya yönetmenin bacısı,ya sevgilisi yada sen bana ver ben sana film yapcam bahanesiyle kandırdığı bir kadın...Filmde okuldaki bütün erkekler bu kıza hasta hangimiz bozsak acaba diye sidik yarışı yapıyolar ama ablamız bulunmaz hint kumaşı,gösteripte vermeyen cinsten psikopatın en salağı çıkıo filmde ne başını ne sonunu anladım sadece kız güzel onu anladım yani daha doğrusu kazıdılar beynime...
Ama ben izliycem sen anlamamışsındır filmden diyosanız girin film sitelerine,bakın yorumlarına bitanesi iyi bile dememiş...
Bi kaç dakika moladan sonra The Forgotten Ones (aka The Tribe) filmini izledik.Bu film 2009 filmi ve Trip dilimizdeki adı...Mandy Lane salağından sonra bir umut izlemeye başladık...Şimdi okuyucu ne kadar Lost izlersin bilemem ama bu Lost çıktığından beri nerde bir ıssız ada bulsalar ellerindeki malzeme meme olsa film,dizi hemen orda çekiveriyolar...Buda böyle işte bi ıssız ada,canavar,arkada korku fonu bla bla bla yani...Grupçana adaya düşüyorlar arkadaşlar tekneleri batınca.Tabii korku filmi ya baştan otların arasından çıtır pıtır sesler gelio, meraklı kızımıza ne batıosa gidio bakmaya, olaylar başlıo işte böle.Yamyamcikler var bunlarada gün doğuyo taze et diye yiyiş başlıo...Gene filmin başında kurtulcağını tahmin ettiğimiz kızımız günün kahramanı oluo ve yamyamların başını öldürüo adadan botla atlıo gidio...Artık filmlerde mucuk kuçumla sıralama yapıyoruz bu ölcek sonra şu ölcek diye :p Herneyse bu filmdende tatmin olmayınca Tinto Brass filmlerinden birini mi izlesek derken sinemamıza yeni gelen Kehanet (Knowing) izleyelim dedik...
Gerçi bu orjinal değildi sinema çekimi idi ama girdik bir kere niyetine.
Nicolas Cage oyunculuğu tartışılmaz,hakkını verio...Fim çok güzel başladı gidin seyredin derim,özellikle sinemada ses efektleri dehşet güzellikte yanıtıomuş filmi ben evde seyrettiğim için farkına varamadım...İki saçma filmden sonra ilaç gibide gelmedi değil.Güzel değişik,sadece söylemeden edemiycem sonu çok basit kaldı ben çok farklı bir son beklemiştim..Sonuçta fantastik bilim kurgu çokta mantıklı bişeyler beklememek lazım...
Bir ara Anında Görüntü Show'da vardı kategori film anlatma neler çıkıodu ya...
Ormantik Korku Belgesel türü gibi :p
Neyse bu aralar sinemeya gitmeyi düşünüosanız bu filme gidin bence...
Cumartesi akşamı ise ilk önce The Uninvited (Davetsiz) filmiyle başladık.Buda 2009...
Hasta kızımız akıl hastanesinden iyileşmiş halde çıkar ve eve gelir...Annesini yangında kaybettikten sonra üşütmüştür çünkü...Ablasıyla birlikte herşeyden sorumlu olarak annesinin eski hemşiresi babasının yeni hatunu olan Rachael'i sorumlu tutarlar...Rachael'de öle bir karı ki biz bile inandık onun haltları yediğine ama sonu şaşırtıcı...İskelet Anahtarı seydereler bilir onun gibi işte...Vaktiniz varsa izleyin orta şekerli...
Sonra benim çoook çook izlemek istediğim,arkadaşlarımın izle artık şunu dediği The Other Boleyn Girl (Boleyn Kızı) filmini seyrettim...Ve şu ana o ana kadar seyrettiklerimin en iyisi olduğuna karar vermem filmin bitmesini bile beklemedi...Natalie Portman ve Scarlett Johansson kardeş birinin gözü yükseklerde ki bu Natalie ,diğeri köy hayatı sıcacık evimde yaşiim gidim derdinde...Ama Kral VII. Henry ve kızların babası,dayısı bunları bildiğiniz oo..pu yapıo...Kral'ın erkek çocuğu bir türlü olmuo,karısı doğuramıyoo.İlk önce Natalie kakalıyolar ama karı salak olduğu için yapamıo,sonra Kral Scarlett'ı görüo ve dili düşüo...Herneyse bunlar kaynaşırken Natalie gene ortaya çıkıo ve ülke birbirine girio...Çok detay anlatmıycam bundada izleyin bu filmi zaten geçen senenin filmi her yerde bulursunuz...Benim izlememe ısrarım Natalie Portman yüzünden ben bu karıya gıcığım bu filmi izledim iyice gıcık oldum.Hasta ruhlu ya ama rolünü iyi yapıo yiğidi öldür hakkını yeme şimdi...Kızların baba ve dayıları da ne adammış be bir ara kendileri kralın koynuna giricek sandım valla....Neyse buda bitti haftasonunu son filmi Zombie Strippers! idi...Bu ne rezalet bu ne pislikti anlamadım filmi düşününce bile midem kalkıo ki ben Zombi filmleri manyağı bir insan olaraktan bu salak ötesi filmden nefret ettim.Aslında bence burda esas tema striptizcileri ve Jenna Jameson'ı nasıl iğrenç ve çirkin gösterebiliriz...İzlemeyin elinize geçerse çöpe atın sonunu bile izlemedim ya...Emeğe saygı ama bunda pek emek göremedim yani...
İşte okuyucu haftasonu böyle film aktivitesine kaptırdım kendimi.Aralarında en çok Boleyn Kızı'nı beğendim açıkçası...İster istemez tarih kokan filmler işler yapıo...
Yalnız dikkatimi bişey çekti şimdi izlediğim filmlere bakıyorumda hepsinda başrol kız,fikir kız,nedir bu kadın milletinden istedikleri anlamıyorum bir salak yapıyolar bi zeki,bi şeytan yapıolar bi melek...Birazda erkek temalı çekin yahu...Uğraşmayın artık cinsimizle pliss....